Arama

Piyasaların Ünlü Ekonomisti Bahri Alperen Türkmen Hazineye Rotayı Çizdi

5 yıl önce


Piyasaların Ünlü Ekonomisti Bahri Alperen Türkmen Hazineye Rotayı Çizdi
ad image
ad image

 

Yakın dönem küresel gelişmelere bakıldığında; Türkiye'nin dört bir koldan kıskaç altına alındığını görememek için gözlerinizi kapatmanız gerekir. Türkiye ekonomisi, daha kötü durumda olması beklenen süreçleri nispeten daha iyi bir şekilde tamamladı ve hâlen bu uğurdaki ekonomik savaşlarını sürdürüyor. Dışarıdan gelen ataklar, belki de Dünya'nın hiçbir coğrafyasında görünmeyecek kadar kontra ve sistemli şekilde ilerliyor. Bu kontralara güçlü ekonomiler sert karşılık verebilirken, Türkiye gibi kırılgan ekonomiler çok fazla etkileniyor. Dışa bağımlı ekonomi modeli, kabul edilmelidir ki; neredeyse tüm dünyanın dahil olduğu bir ekonomi modelidir. Özellikle 2006-2012 yılları arasındaki ucuz Amerikan Doları, gelişmekte olan ülke ekonomilerine ilaç gibi gelmişti. İlaçlar dozundan fazla alındığında ise bir başka hastalığa sebep oluyor. İşte bugün buna değineceğim.

2006 yılı itibariyle, Dünya'daki 'ucuz dolar' akımı ve FED genişlemesi, ülkemizdeki üretim modellerinin tamamen değişmesine ve evrimleşmesine yol açtı. Sanayiiler, imalat yapan büyük veya küçük atölyeler ve harici işletmeler için ithalat modeli, üretim modelinden daha fazla kâr sağlıyordu. 2006 yılı öncesinde imalata yatırım yaparak; üretim aletleri, işçi ve ar-ge masrafları, hammadde ihtiyaçları sonucunda ortaya çıkan ürün, yerli üreticiye 2 birim paraya mâl oluyordu. Bu 2 birim paraya mâl edilen ürün, kalite ve pazarlama başta olmak üzere büyük riskler taşıyordu. Ucuz Dolar akımıyla, dünyada kabul görmüş markaların ürünlerini ülkemize getirmek, ürün başına 1.2 birim paralık yatırıma ihtiyaç duyuyordu. Bu yatırım modeli; üretim aletleri, işçi ve ar-ge masrafları, hammadde ihtiyaçları gibi önemli kalemleri ortadan bir anda kaldırmasının ardından, kalite ve pazarlama konusunda da herhangi bir endişeye mahal vermiyordu.

Neden? Yerli üretici şunu gördü; üretim yaparak aldığı risklere değmiyordu ve dünyaca kabul görmüş markaların ürünlerini dışarıdan getirip içeride pazarlamak ürün başına adeta 2 katı kâr marjı sağlamasının yanında, riskleri de bir anda yok ediyordu. Her yatırımcı ve üretici, bu süreçte bu yolu tercih etti ve haklılardı da. Eğer bir ürünün daha kalitelisini dışarıdan çok daha ucuza alıyorsanız, içeride giriştiğiniz riskler adeta 'delilik' içerir.

Türkiye ekonomisi, 2012 sonrasında sıkı para politikasının sinyallerini veren Dolar'ın ülkemizden çekilmeye başlamasıyla; eskiden üretici olup, Dolar genişlemesiyle ithalat işine geçiş yapan eski sanayii kuruluşlarına, büyük veya küçük atölyelere ve diğer işletmelere 'tekrar üretim yapmanın zamanı geldi çünkü ithal ürünler artık daha pahalı olacak' mesajını vermeye başladı. Geçmişte yaşadıkları riskli üretim süreçlerini dejavu gibi tekrar yaşamak istemeyen üreticiler ithalata devam etme kararı aldı ve hatta dışarıdan gelen ürün daha pahalıya mâl olsa bile 'bu rahatlığı değişmem' görüşünde birleştiler.

Tembelleştik mi? Tam olarak değil. Üretici, cebini düşünmek zorundadır ve bir sektörde mutlaka ayakta kalabilmelidir. İşte bu süreçte saydığım tüm işletmeler ithalat modelini tercih ettiler. Bugünlerde ise yeniden yerli üretim modeline geçiş yapıp ihracat modeliyle ayakta kalmaya çalışacaklarının mesajlarını veriyorlar. Bu kez de döviz kurları çok yüksek olduğu için hammaddeler ve alet edevatlar üreticiyi zora sokuyor. Yani; bir ekonomiyi ayakta tutan üretim sektörü adeta bir sarmalın içerisinde. Faizlerin çok yüksek olması da bir yandan kredibiliteyi şirketler açısından fazlasıyla düşürüyor. Risk almak isteyen ve yerli üretime geçmek isteyen iş insanlarının büyük bir kısmı bu yüksek faiz oranları sebebiyle sıcak paraya da erişemiyor.

Nereye gidiyoruz? Yüksek faiz, yüksek enflasyon, yüksek kur bizi bu sarmalın içerisine iten sebepler oldu. Sadece dış ataklar sebebiyle bu durumda değiliz. Bahsettiğim 2006-2012 yılları arasındaki rahatlık sanki hiç bitmeyecekmiş gibi davrandılar ve üretim sektörlerimiz bu konuda maalesef ki yanıldılar. Çıkış yolu için, devlet destekli üretim modeline geçiş yapmamız kaçınılmaz görünüyor. 'Yapısal reformlar' olarak sık sık dile getirilen ilk madde budur. Bunun gerçekleşmeye başlamasının ardından ekonomide kısmî düzelmeler görebiliriz. Ancak 'yapısal reformlar'ın ülkemizde elzem gerçekleşmesi gereken adedi 40'tan fazla diyebilirim. Ama bir yerden başlamak gerekiyor, işte o yer, bu yer...

Etiketler :
Super Admin

It is a long established fact that a reader will be distracted by the readable content of a page when looking at its layout. The point of using Lorem Ipsum

Beğendim
Bayıldım
Komik Bu!
Beğenmedim!
Üzgünüm
Sinirlendim
Bu içeriğe zaten oy verdiniz.

ad image
ad image
Yorumlar

ad image
ad image